Copy

#18

Güzel insan uzun bir aradan sonra tekrardan selamlar. Umarım keyfin yerindedir. 
Ben askerden döndüm.
Son 18 günüm aşağıdaki 40 kişilik koğuşta geçti. 
Teslim olma sırasına göre, senden bir önce veya bir sonra giren kişiyle "buddy" oluyorsun ve askerlik boyunca o kişiyle epey vakit geçiriyorsun. Ranza arkadaşı oluyorsun, birbirinden sorumlusun, her konuda birbirine yardım ediyorsun, nöbetleri beraber tutuyorsun, yüksek ihtimalle beraber bulaşık yıkıyorsun, yemek dağıtıyorsun, beraber tuvalet temizliyorsun, koridor süpürüyorsun.

Ben 92 numaraydım.
Benim buddy'im Bingöl'de doğan ve 7 kardeşi olan Melih'ti. (O da 91 numaraydı)
Selfie'yi çeken kişi. 
Melih 7 yaşında köyünde okul olmadığı için evden ayrılmış ve yatılı okula başlamış, 13 yaşında yazın ilk defa İstanbul'a gelmiş, asfalt dökmüş, doğal gaz döşemiş, her yaz İstanbul'a gelerek baya "çocuk işçi" klasmanında çalışarak para kazanmış & biriktirmiş.

Bir taraftan da ders çalışmaya devam etmiş. Hem İstanbul Hukuk'u hem polislik sınavını kazanmış. İstanbul Hukuk'u tercih etmiş. Okuyorken bir taraftan garsonluk yapmış. Derken icra işleri yapan bir hukuk bürosunda staj yapmaya başlamış. Ödenmeyen borçların tahsilatı için çalışan bu büroda, güçlü karakteriyle epey tahsilat yapmaya başlamış. 

Mezun olduktan sonra "garanti bir işim olsun." diyerek Devlet Su İşleri hukuk bölümüne girmiş ve tam 3 sene çalışmış. "Burası beni köreltiyor." diyerek 3 sene sonunda ayrılmış ve tekrar icra işleri yapan bir büroya geçmiş. Büro 1 senede tahsilatlarını 10 katına çıkarmış. Melih 2 sene çalıştıktan sonra kendi ofisini açmaya karar vermiş.

2 ortak olarak başladıkları yolculukta 4 senenin sonunda 25 kişilik bir ekip kurmuşlar. Daha da büyüyecekler gibi duruyor. Müthiş bir başarı hikayesi. (Podcast'e konuk olarak almayı planlıyorum.)
Üstteki fotoğrafta yeşil okun gösterdiği kişi ise 93 numara, 37 yaşındaki "Suat Dayı". 
Suat Dayı bir inşaat işçisi, okuma yazma bilmiyor. Bedelli askerlik için gerekli olan 15.000₺ yi kredi çekmiş. 

Melih'in soruları üzerine "Napacan avukat, canımı mı alacan?" tepkisinden anladığımız kadarıyla krediyi geri ödemeyi planlamıyor :)

Melih ranzada üstte, Suat Dayı hemen yanımdaki ranzada altta yatıyordu.
Melih ve Suat Dayı gibi birbirinden çok farklı hikayelere sahip insanlar tanıdım.
Manisa'da kırtasiyesi olan Murat, Gebze'de bakkal açıp işleri oturtamayan ve KPSS'ye hazırlanan Enes, Ordu'da Halk Eğitim Merkezi'nde keman dersleri veren ve konuşma zorluğu çeken Berker, Bein Sports için görüntü yönetmenliği yapan Sefa, gündüzleri bir bankada teknik servis müdürlüğü yapan, akşamları nargile cafe işleten Mutlu ...

Bu insanlarla başka hiçbir yerde yolumun kesişemezdi. Kesişse bile hikayelerini dinleyebilecek kadar vakit geçiremezdik.
1 GÜN NASIL GEÇİYORDU?
05:45 kalk
06:20 içtima
kahvaltı
07:30 içtima
mıntıka temizliği
08:20 içtima
tüfeksiz hareketler serisi
eğitim
12:20 içtima
öğlen yemeği
13:30 içtima
eğitim
tören provası
16:00 istirahat
18:20 içtima
yemek
20:30 içtima
uyku
Günlük program hemen hemen her gün böyleydi.
Fark ettiysen mütemadiyen içtima var. İçtima dediğimiz askerlerin bir araya toplanması ve sayım yapılması. Günde 6-7 kere bu işlem gerçekleştiriliyor, ve her işlem minimum 20 dakika sürüyordu.
İNSANLAR DIŞINDAKİ
EN BÜYÜK KAZANIMLAR:


"ŞÜKRETMEK" ve "Zor Durumda da Yapabileceğini Kendine Kanıtlamak"
Hava gerçekten ÇOK SOĞUKTU! Ve biz %90 dışarıdaydık.
Boyunluk ve eldiven takmak yasaktı, çıkarttırıyorlardı. 
Üşümeyi hiç sevmeyen biri olarak hayatımda hiç üşümediğim kadar üşüdüm.
Decathlon'dan aldığım cep ısıtıcıları hayatımı kurtardı. Jelatinini açıyorsun 6 saat sıcak kalıyor. Hem botlarımın içine atıyordum (en çok ayaklarım üşüyor) hem de kamuflajın ceplerine koyuyordum, arada ellerimi ceplerime atıp ellerimi ısıtıyordum. 

Koğuşun yarısından fazlası hasta oldu, ben her gün 3-4 ilaç, vitamin, bağışıklık arttırıcı aldım, allahtan hasta olmadım. 

Kahvaltı

Kahvaltı gerçekten şaka gibiydi. Her gün menüde mutlaka 4-5 zeytin vardı. 18 günün 5 gününde bu zeytinlere yarım beyaz peynir eşlik etti. Bir 3 gün de haşlanmış yumurta vardı. 
Neredeyse her gün kahvaltı diye abur cubur veriliyordu. 

Nasıl yani abur cubur? 

Baya baya abur cubur. Torku kremalı bisküvi, torku çikolatalı gofret vs. 
3 gün Torku'nun çubuk krakeri verildi.
TSK'ya Torku'yu kalkındırma misyonu yüklendiği kanaatine vardım ama komando birliğindeki askerler adına gerçekten çok üzüldüm. (Hadi ben 18 gün oradaydım, komando olmaya gelmiş 6-7 ayını orada geçirecek askerler var.)

Öğlen ve akşam yemekleri fena değildi ama porsiyonlar çok azdı. Askerden önce tamamen ketojenik beslenmeye mi geçsem diye düşünürken kendimi günde 3 ekmek yerken buldum.

Su & Hijyen

Su zaten hep buz gibiydi. Duş için 250 metre dışarıdaki bir binaya gitmeniz gerekiyordu. Bunlar zaten tatsız derken 2 gün boyunca sular kesildi. Hadi duştan geçtim, tuvaletler kullanılamayacak duruma geldi.
(Maalesef bu tuvalete çıkamama durumu koğuştaki genel atmosfere koku boyutunda yansıdı.)

İkinci günün sonunda bir binaya su geldi, tuvaletler temizlendi. Ama bir asker "Teğmenin kesin emri var: ikinci bir emre kadara albaylar denetimde olduğu için tuvaletleri kullanmak yasak." dedi.

Haklı bir isyan vardı. 

Genel olarak asteğmenler, teğmenler cins karakterlerdi. Özgüven problemi yaşayan, egosunu tatmin etmeye çalışan bu karakterlerin tam olarak ne iş yaptıklarını, vatana nasıl hizmet ettiklerini çözemedik.

Ortak görüş, üniversite mezunu olup iş bulamayan, 1 sene asker olayım, maaş alayım, vakit geçer, para harcamam / biriktiririm diyen vasıfsız bir insan topluluğu olduğu yönündeydi. 

Çay

Hava soğuk, aralarda verilen 10-15 dakikalık istirahatlerde sıcak bir şey içmek istiyorsun. Kantin çoğu zaman kapalıydı. Açık olduğunda da çay çoğu zaman olmuyordu. (Yeni bitmişti, demleniyordu vs.)

Dandik kahve makinesinin dandik sıcak çikolatasını içmek gün boyunca geçirdiğin en iyi an oluyordu. 

Bu liste uzar gider ama özet olarak yaşadığım hayatın, sahip olduğum şeylerin değerini / kıymetini anladım. Ayrıca böyle bir ortamda da yapabildiğimi gördüm. Çok şükrettim. Çok şükrediyorum. 
Bu 18 günde 8 kitap bitirdim. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar yoğun kitap okumamıştım. Can Yayınları'na çıkardıkları cep kitapları serisi için teşekkür ediyorum. Kamuflajın cebine koyduğum kitapları her beklemede okuyarak vaktimi değerlendiriyordum. 

Aşağıda okuduğum kitapları paylaşıyorum. 
  • Simyacı'yı 3. kez okudum. Her defasında beni etkiliyor, her defasında ilham alıyorum. Okumadıysan mutlaka oku, okuduysan da tekrar oku.
  • Bold'la işaretlediklerimi tavsiye ediyorum. 
Kitaplar
  • KÖRLÜK - Jose Saramago
  • KOKU - Patrick Süskind
  • DAVA - Franz Kafka
  • PAPAZIN KIZI - George Orwell
  • İNSANLIĞIN YILDIZININ PARLADIĞI ANLAR - Stefan Zweig
  • SİMYACI - Paulo Coelho
  • İRADE TERBİYESİ - Jules Payot
  • KENDİSİNİN EFENDİSİ OLMAYAN HİÇ KİMSE ÖZGÜR DEĞİLDİR - Epiktetos
Bu süreçte işlerden neredeyse tamamen koptum. Tabi ki Tekirdağ Saray'da kışlada değil ama hayattan belirli bir süre kopmak, okumak, öğrenmek çok hoşuma gitti. 

Bill Gates de Microsoft'un başında olduğu dönem senede 2 kez 1 haftalık "Think Week" ler yapıyormuş. Doğada bir kulübeye yanına ihtiyaç duyabileceği her şeyi alıp kendini kapatıyormuş ve tek yaptığı yanına aldığı kitapları okumak, onların üzerine düşünmekmiş.

Ara ara fişi çekmek lazım. 
CARL SAGAN - PALE BLUE DOT (SOLUK MAVİ NOKTA)
Carl Sagan'ın "Soluk Mavi Nokta" konuşması her zaman bana huzur veriyor. Özellikle kendimi ve problemlerimi büyüttüğüm anlarda.  
Görsele tıklayarak Türkçe altyazılı izleyebilirsin. 
"Beğensek de beğenmesek de, Dünya şu an için yaşadığımız yegâne yer.

Gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük Dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor."
ANLAMLI HAYAT NASIL YAŞANIR?
1964 Cumhurbaşkanlığı Özgürlük Madalyası'nın sahibi, politikacı John Gardner’den anlamlı bir hayatın nasıl yaşanacağına dair:

Anlam, bir bilmece cevabı ya da bir hazine avındaki ödül gibi karşınıza çıkan bir şey değildir. Anlam, hayatında inşa ettiğin bir şeydir.

Kendi geçmişinden, sevgi ve sadakatinden, inandıklarından, insanlık deneyimlerinden, kendi yeteneklerinden ve bir şeyleri feda etmeye hazır olduğun değerlerden inşa edilir.

Onları eşsiz hayat yolculuğunda bir araya getirebilecek tek kişi sensin. 

Senin için itibar ve anlam taşıyan bir hayat olsun. Eğer öyle olursa, başarı veya başarısızlığın dengesi daha az hesaba katılır.
Lütfen Twitter'dan veya Instagram'dan benimle düşüncelerini, önerilerini paylaş. 

Sevgiler.

Eray
Beni Twitter'dan ve Instagram'dan takip edebilirsin.
@erayerdogn
Twitter
Link
Eğer bu mailleri almak istemiyorsan mail listesinden çıkabilirsin.






This email was sent to <<e-mail adresiniz>>
why did I get this?    unsubscribe from this list    update subscription preferences
5 KİŞİ · Bereketzade Mah. Hacı Ali Sok. No:13/4 · Beyoğlu · İstanbul 34421 · Turkiye

Email Marketing Powered by Mailchimp