Copy
fikritakip bülten'den merhaba.

Son zamanlarda eğitim konusunda konuşacaklarımız olduğu aşikar, bu bültende şaibeli sınavların kısa tarihine bir bakacağız, ardından fikritakip'te ele aldığımız ve eğitimi doğrudan ilgilendiren bir dosyamızı hatırlayacağız.

Soruların çalınmasıyla yeni mi tanıştık?



Yanıtın hayır olduğunu bile bile bu soruyu sorma sebebim aslında 50 yıllık bir tartışmayla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmak. 1973 yılında Üniversite Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin yaptığı üniversite giriş sınavı sorularını özel bir dershane çok önceden almıştı. 1992'de, Anadolu lise giriş sınav soruları çalınmamış, doğrudan satılmıştı.

1999'da ÖSS'de iki kitapçık bir anda ortadan kaybolunca bir buçuk milyon kişinin hazırlandığı sınav iptal edildi. İlginçtir, bu olayda etkilenen nesil 1992'de lise sınavına girerken soruları çalınan nesildi. Belli ki onların neslinde biri ya da birileri her sınavda sorulara sahip olma konusunda istekliydi.

Sınavlarda yaşanan kaos hiç dinmedi. 2009, 2010, 2012... Tek değişen bu şaibeli olayların yaşanma sıklığındaki artıştı. 



Artık beş yahut on yılda bir değil, hemen her sınavda bir şaibe yaşanıyordu. Geçen hafta yaşanan KPSS şaibesi bu yüzden kimseyi şaşırtmadı. 

Aslında birkaç yıl önce sorular hazırlanırken çalınmasını engellemek için zekice bir yöntem uygulanmaya başlandı.

Üniversitelerde akademisyenler gizli tutulan yazılarla ÖSYM'ye davet ediliyor, bu davetten kimsenin haberi olmaması için maksimum çaba sarf ediliyor. Uzmanlar soruları hazırlıyor ancak hangi sınavda kullanılacağı gizleniyor, yani soruyu hazırlayan kişi de hangi yılda ve sınavda bu sorunun kullanılacağını bilmiyor.

Belli ki tüm bu önlemler sınav sorularına sahip olmakta ısrarcı bünyeleri engellemek için yetersiz kalıyor. Asıl sorulması gereken soru şu, sınav sisteminin bile iyi işleyemediği bir sistem için neler düşünmek, nasıl bir yargıya varmak en doğrusu?


📖 Tavsiyesi: Bugün okullar sınavlarda yüksek puan almak dışında bir şey öğretebiliyor mu?
Okuldaki deneyiminizi şöyle bir hayal edin, tartışmaya yahut özgür düşünceye dayalı bir sistemde olduğunuzu düşündürecek en ufak bir detayla karşılaştınız mı? En iyi ihtimalle beş yıl öncesinde, alanında uzman olmayan memurlar tarafından hazırlanmış bir müfredatla sınavlarda yüksek puan almaya odaklı, tek yönlü bir eğitim. Aeon'da yayınlanan bu makale günümüz okullarına dair eleştirelliği mecburi kılıyor.


Gelin, eğitim tartışmalarının bugünüyle kesişmiyor olsa da yakın tarihten bir kesite bakalım.
Bu Hafta Ne Hatırladık?
💊 Üniversitelerde ne olmuştu?
Sadece erkeklerin eğitim gördüğü İmam-Hatip okullarına 1951'den itibaren kız öğrencilerin de alınması eğitimde başörtüsü tartışmalarını başlattı. 60’lı yıllarda üniversite yönetimlerinin kararları ile başörtülü kadınların üniversitelere alınmaması protestoları 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat sürecinde doruk noktasına ulaşan başörtüsü yasağı sadece üniversitelerde değil, kamuda da başını örten kadınların önünü tıkadı. Türkiye’de siyasi bir figüre dönüşen ‘başörtüsü’ imgesi binlerce kadının eğitim, iş hayatına mal oldu.


📍 Başörtüsü protestolarının ilki Ankara Üniversitesi'nde, 1967'de gerçekleşti. Derslere türbanla girmek isteyen bir kadın öğrenci okuldan atılınca boykotlar başladı, dekan istifa etti, fakülte bir ay boyunca kapatıldı.

Türkiye'de uygulanan başörtüsü yasağını tüm tarihsel ve hukuki kırılımlarıyla izledik..

 
Bu haftalık bu kadar.

Haftaya aynı posta kutusunda buluşmak üzere. Bizleri aşağıda hızlıca ulaşabileceğiniz sosyal medya hesaplarımıza ulaşarak takip edebilirsiniz.

Görüşmek üzere!
Twitter
Instagram
Website
Facebook
LinkedIn
fikritakip.co | #Hatırlamakİçin

Bülten ayarlarınızı değiştirmek mi istiyorsunuz?
Dilerseniz buraya tıklayarak ayarlarınızı güncelleyebilirsiniz ya da buraya tıklayarak abonelikten ayrılabilirsiniz.